Şeriatın sözleri hakikatsiz bilinmez
Hakîkatin sözleri tarikatsız bilinmez[1]
* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *
Savm-ı salat[2] ü hac sanma biter zâhid işin
İnsan-ı Kâmil olmağa lazım olan irfân imiş
Kande gelir yolun senin ya kande varır menzilin
Nerden gelüp gittiğin anlamayan hayvan imiş
Mürşîd gerektir bildire Hakk’ı sanma HAkk’el yakîn
Mürşîdi olmayanların bildikleri gümân imiş
Her mürşîde dil verme kim yolunu sarpa uğradır
Mürşîdi kâmil olanın gayet yolu âsân imiş[3]
Niyazi Mısri
Hacı Bektaş Veli ise;
“Ey derviş bil ki, oruç üç derecedir. Birincisi halk(avam) derecesi,
ikincisi seçkinlerin(havas) derecesi ve üçüncüsü ise seçkinlerin
seçkinleri derecesidir. Birinci derece orucu, karnı ve cinsel organları
orucu bozan şeylerden korumaktır. İkinci derece orucu, gözü namahreme
bakmaktan, kulağı uygun olmayan sözleri duymaktan ve dili konuşmaktan
korumaktır. Üçüncü derece orucu ise peygamberlere ve evliyâlara
mahsustur ki, bunlar gönlü Hakk’tan gayri şeyden korurlar. Nitekim Hz.
Ali “dünya bir gündür ve orada bizim için oruç vardır”.Demek ki, onun
bütün ömrü oruç tutmakla geçmiştir”[4]
“Namaz, oruç, haç ve zekât gibi ibadetlerin sonu yoktur. Salâtın sonu
ilâhi olgunluk; zekâtın sonu gönlü Hakk’ın sevgisine yer vermektir.
Orucun sonu Hakk da zenginleşerek yaratılış unsurlarından uzak
durmaktır. Bu nedenle Yüce Allah kutsal kelâmlarından birinde şöyle
buyuyor: “Oruç benim içindir ve ben onu mükâfatlandırırım”[5]
“Nitekim peygamberlerin sultanı “Müminin kalbi Allah’ın
arşıdır”.Zahidin yetmiş yıllık ibadeti arifin saatlik tefekkürüne
eşittir.”[6]
“Demek ki beş vakit namaz, insanın yavaş yavaş alışması, sürekli
kılması içindir. Onlar “Salât edip salâtlarında devamlı olanlar”[7]
Yüce Allah ibâdet ve hizmeti,kulları yavaş yavaş Allah’a tapan kimseler
olsunlar ve kendilerine tapmaktan kurtulsunlar diye emir buyurdu.Tıp ki
annenin ilk önce yemekleri parmağının ucuyla tattırdığı,giderek yemeğe
alıştırıp sütten kesildiği bir bebek gibi süt emen bir bebek gibi.Aynı
şekilde dünya ve onun zevkleri de anne sütü;ibadet,marifet,hikmet de
yemek gibidir.Demek ki beş vakit namazın insanın yavaş yavaş alışması
ve namazı sürekli kılması içindir.Onlar “salât edip salâtlarından
devamlı olanlar” topluluğuna katılırlar.Oturup kalkmaları ve yaşamları
bu sofradan olanlar,Allah ile vardırlar,hiçbir zaman ölmezler.Bu
sofradan nasibini almayanlar ise daimi namazın zevkini alamazlar.[8]
“Arş u ferş (gökyüzü ve yeryüzü) arasında çok nesneler vardır. İllâ âdemden ulusu yoktur”
Âriflerin taatı(Allah’a itaat) tefekkürdür, hem dünya ve ahreti terkdir.
Kur’an-ı Kerim Ahzab suresş 41–42. ayetinde “Ey inananlar! Allah’ı çok
anın, o’nu sabah akşam tespih edin” denilmektedir. Zikrin çokluğundan
maksat gönülden zikrdir, çünkü dil zikri daimi olmaz.
Hz. Mevlâna; namazın ruhu namazdan efdâldir(daha değerli).İmân namazdan
efdâldir. Zira namaz beş vakitte ve halbuki imân daima farzdır; ve
namaz edâdan (kılındıktan) sonra sâkıt (değersiz, geçmiş) olur ve
te’hirine ruhsat (ertelenmesine izin) vardır. İmân hiçbir özü ile sâkıt
olmaz ve te’hirine ruhsat yoktur. Namazsız imân fâide verir ve
münafıkların namazı gibi imânsız namaz fayda vermez. Ve namaz her dinde
bir türlüdür ve imân hiçbir dinde tebeddül etmez(değişmez).[9]
Yunus Emre ise:
Zahir suya banmadan, el ayak deprenmeden,
Baş sücûda inmeden kılınır tâatımız.
Ne Kâ’be vü ne mescüt, ne rükû ve ne sücûd,
Hakk ile daim becit olur münacatımız.[10]
Abdestimiz namazımız doğruluktur tâatımız
Aşk ile bağladık kamet, safımızdan kim ayıra[11]
* * * * * *
Şer ile hakikatın vasfını diyem sana:
Şeriat bir gemidir, hakikat onun deryasıdır.
Ne kadar muhkem ise tahtaları geminin,
Deniz mevc urucağız onu uşadasıdır.
Bundan içeri haber işit, söyleyeyim ey yâr:
Hakikatın kâfiri şer’in evliyasıdır.
Şûride olanların bi nihayet dünyada
Akıl, gönül, fehîm, can fikir onun nesidir?[12]
* * * * * * *
Ol benim derse reva,benliği bilen hata
Terk eder kendin rıza,aklı koyup aşk’uyan
Âşıkları sorarsan bî mezheb ü bî millet
Yolda kalıptır,sakın geceyle gündüz sayan.[13]
Sözleri ile İslam’ın farklı şekillerde yorumlanmasının özüne zarar
vermeyeceğini,aksine daha da yücelteceğini gözlemliyoruz.Her velinin
bir zahir bir de batın tarafı vardır.İçinde bulunduğu sosyal çevre
gereği zahiri tarafı reddedemez,hatta örnek olmak için uygulamak
zorunda olur.Ama esas tarafı batın tarafıdır.Çünkü mâna âlemine batın
ile varılır.Zahir tarafı batına geçmek için bir araçtır.
——————————————————————————–
[1] İstanbul Maarif Kütüphanesi, “Niyazi Divanı”,s.190
[2] Savm: Oruç, Salât: Namaz, Zahid: İbadet eden, İrfan: Anlayış
[3] İstanbul Maarif Kütüphanesi, “Niyazi Divanı”,s.169
[4] Makalat-ı Gaybiyye s.41
[5] Makalat-ı Gaybiyye s.42 Ankara Gazi Üniversitesi Hacı Bektaş Araştırma Merkezi
[6] Makalat-ı Gaybiyye s.48
[7] Meraic Suresi 21. Ayet
[8] Makalat-ı Gaybiyye s.53
[9] Ahmet Avni Konuk, “Fîhî Mâ Fîh” Mevlâna Celleddin Rumî, İz yayıncılık s.32
[10] Abdulbaki Gölpınarlı “Yunus Emre”,Milliyet Varlık Yayınları s.106
[11] A.g.e s.73
[12] A.g.e s.104
[13] A.g.e s.89
Sücûd: Secde etmek, Tâat: İbadet, Becid: Çabuk, Mevc: Dalga, urur:
Vurur, Münacat: Dua, yakarış, Şer: Allah emirleri, Şuride: Perişan, Bî
mezheb ü bî millet: Hiçbir mezhebe ve dine mutlak bağlı olmayan,
Uşadasıdır: kırılır